21 Mayıs 2013 Salı

Gurur Hırs'ı Yenmeli

Onlar gibi olmak ya da olmamak..

Nedir onlar gibi olmak?

Hırsına yenilip, farklı bir kimliğe bürünmek. O hırs uğruna mutsuz olmak. Birtakım kaygılar ile bugünü unutmak, kendini unutmak, çevreni unutmak.. Yalancı bir dünyaya uyum sağlamak, en azından sırıtmamak. Çok gülmek. Pozitif olmak önemli. Aklına, kalbine aykırı bir şekilde bazen, sadece gülmek, katılmak.. Kullanmak kimilerini kendi çıkarların uğruna, pragmatist olmak değer yargılarını hiçe sayıp..

Peki olmamak?

Hangi kavramlara, değerlere sahip olmak gerekir bunun için: Gurur? İyi niyet? Dürüstlük? Samimiyet? Gurur? Sevgi-Saygı? Olduğu gibi davranmak? Sadakat? Gurur? Şeffaflık? Gurur?

Hepimizde var olan ama kimilerinin cebinde sakladığı bu erdemler ortaya tamamen çıktığı zaman huzurlu bir hayat bekliyor belki herkesi. Denemeden bilinmez. Bunun için de o cebin fermuarı olan hırsı bir kenara bırakmak lazım. Hırs, sadece yarışmalarda olsun, kısa süreli, rekabete dayalı veya değil. Ancak hayatı bir yarışma haline getirmek derseniz, bu kendinize yapabileceğiniz en büyük kötülüklerden biri maalesef..



12 Nisan 2013 Cuma

Ya ....?

İhtimallerin kuvvetine inanmak, inanarak heyecanlanmak.. Sonra düşünmek; yok, boşa kürek, aldatmaca gibi kelimelerle kendi hayallerini yıkmak.. Ve bu olumsuzluğu değiştiren tek bir ünlem: "Ya ....!". Daha sonra ufaktan yeşeren umutlar, gittikçe büyüyen arzular. İşte o an, arzulananan elde edildiğinde bile hissedilmeyecek bir heyecandır duyulan..


7 Ocak 2013 Pazartesi

Gel

Gel,
Vakit geç olsa da
Mesafeler uzak olsa da gel.
Yıllarca beklemedim mi seni zaten?
Beklemediğim vakitte gel.
Gel,
Otur -sessizce- al yedek kalbimi
Aslı nerde, ne sen söyle
Ya da ben sana hatırlatayım
Kapıyı açtığımda gözlerimle
(Ama sen yine de)
Gel,
Unut geçmişi
Bak gözlerimin içine
Benim de unutmamı bekle
Ne yazık ki nafile, imkansız.
(Böyle olsa da)
Gel,
Bir şeyler içer
Sohbet ederiz
İster huzurlu, ister huzursuz.


9 Aralık 2012 Pazar

Kararlar

Hayat bizle oyun oynar bazen. Hele tesadüflere inanmıyorsanız birinin sizle dalga geçtiğini, için için güldüğünü hissedersiniz. Karar vermenizi ister, kararsız bırakacağı kesindir. Eylemsiz kalmak istersiniz, kalamazsınız. En ufak hareketiniz bir daha şimdiye dönememe anlamına gelir. Ama bir şeyler yapmalısınızdır..

Radyoyu açarım ben. Tek başıma, aslında tek değil –radyo var, müzik dinlerim. Bir iki kitap karıştırır, içlerinden birkaç cümle okurum. Bunları kafamda evirir çeviririm. Bir yerden, ya müzikten ya kitaptan, eskilere bağlanırım. Kümülatif yaşıyoruz demiştim daha önce. Biriktirmek önemli. Belli bir yaşa geldikten sonra aldığımız kararların, daha doğrusu içinde bulunduğumuz durumların, geçmiştekilerle benzememesi ya da kesişmemesi imkansız gibi. Döner dolaşırım eskide, bulurum. Eskiyi yargılmalı mı peki? –Evet. Eğer durum sadece benzerse –aynısına ait değilse, hatırlamak -verilen kararların nedenini, nasılını hatırlamak önemli. Daha sonra ise uzanır, gözlerimi kapatır ve düşünürüm, bu sefer tek başıma...

Ve sonunda o karar verilmeli. Sonucu bilinmese bile, gecikmişliğin, hayatı yakalayamamanın verdiği çaresizlikten öte bir can sıkıntısı yok. Kararın getireceği kötü sonuçlar bir sonraki kararlar için referans olur ve iyi sonuç olma ihtimali hesaba hiç katılmazsa hayal kırıklığı derecesi de o derece azalır. (Yersek tabii)..


10 Kasım 2012 Cumartesi

Biz Ne Kadar Atatürküz?

Her 29 Ekim, 10 Kasım'ın habercisidir benim için.. Birinde kocaman bir coşku, birinde derin bir hüzün. Tabii ki dünyanın en büyük liderine sahipken O'nu erken kaybetmek gerçekten çok acı verici ve kabul edilebilir değil..

Ancak(!) Atatürk sadece etten kemikten bir varlık değil bunu unutmamak lazım. Atatürk bir düşünce! Atatürk demek özgürlük, bağımsızlık demek. Atatürk demek vatanını, milletini sevmek demek. Atatürk demek cesaret etmek, yılmamak, meydan okumak, savaşmak demek. Atatürk demek Türkiye Cumhuriyeti'nin ilelebet var olacağı demek.

Burada kendimize şunu sormalıyız: Biz ne kadar Atatürküz?

Eğer yukarıdaki düşüncelere sahipsek birebir, Atatürk ölmemiştir, bir değil binlerce, milyonlarca yaşıyordur aramızda. O'nun emanetleri emin ellerdedir. Bu yüzden bayrakların yarıya indiği bu günde başlarımız dik olsun. O'nun düşüncelerini taşıyorsak, O'nu temsil ediyorsak, bizler de O'nun izindeki Atatürkleriz demektir.

Atam; sen rahat uyu, bekçisiyiz biz cumhuriyetin! Hitaben her zaman aklımızda..


24 Ekim 2012 Çarşamba

Gerisi Hayat!


Taşlık denizi sahilden kum taşıyarak içi kumlu hale getirmeye çalışan çocuklar gibiyiz çoğu zaman.. Kendimizi veya başkalarını tatmin etmek için inanmayarak, sonucunu bilerek veya bilmeyerek anlamsız hareketler yapıyoruz. Boşa kürek çekmeyi çok seviyoruz.. Çünkü kafayı başka bir yana çevirmek o kadar zor ki.. Aslında zor değil ama zor işte. Yine insanın kendinden çok başkalarını bu değişikliğe uydurması, ikna etmesi sanki sıkıntı yaratan.. Farkında olunması gereken şey insana zarar veren ya da bir katkısı olmayan bir düşünceye/kişiye inanmaya devam etmek, üşengeçlikle ve ikinci-üçüncü kişilerin bu durumdan olan istifadeleri ile doğru orantılı. Halbuki hayat akıp gidiyor. Tek ihtiyaç o kıvılcım, o aktivasyon enerjisi. Gerisi hayat..