2 Ocak 2012 Pazartesi

Güneydoğu Anı-Gezi Yazıları - 5

5. Gün - Gaziantep

Ve son gün. Yine bir uyanamama vakası. 09.00'da yola çıkmaya karar vermişken istisnasız herkesin uyuyakalıp yine 09.00'da uyanması yorgunluğumuzun bir göstergesi.

Mardin'den yola çıkıp Şanlıurfa üzerinden Gaziantep'e saat 14.00 gibi gelebildik. Gelir gelmez Antep'in meşhur olan yemeklerinden sadece biri olan Nohut Dürümü'nü yedik. Değişik ve güzel akıl edilmiş bir yemek. Çok da ucuz. Ancak fazla yememek lazım gibi.


Gaziantep'te gezilecek yerlerin çoğu yanyana. Cam müzesi, Kale, Mutfak Müzesi, Bakırcılar Çarşısı... Kale hem eğitici hem de güzel bir şehir manzarasına sahip. Kalenin içinde panoramik düzenle bilgiler veriliyor. Okuyacak ve görülecek çok şey var. Şehrin tarihini çok güzel şekilde aktarıyor. Şehit olan 14 çocuk, Araptar Baskını, Kara Yılan, Şehit Kamil hikayeleri bunlardan sadece birkaçı.


Bizim şanssızlığımız pazar gününe denk gelmemiz oldu. Gaziantep'te pazar günleri çarşı esnafının çoğu dükkan açmıyor, bu nedenle çarşıda olan o kalabalık ve heyecandan uzak kaldık. Ancak yine de açık olan yerler vardı, alışverişimizi yapabildik. Alışveriş yapmak çok eğlenceli, tatmadan asla bir şey almıyorsunuz. Dükkan sahibi  hemen ikram ediyor, almasanız dahi sorun yok. Aldığımıza yakın miktarda tattık teşhirdeki ürünleri, tatlıları. Aşağı yukarı hepsi fıstıklı tabii.. Antep'te yetişen, tüketilen fıstığın hesabını düşünemiyorum bile.

Gezerken bir de baktık ki bir kalabalık var, bir dükkandan mal kaçırır gibiler. Biraz yaklaşınca farkettik ki burası İmam Çağdaş. İnsanlar savaş ilan edilmiş de evlere baklava stoğu yapar gibiler. Baklavalarıyla bilinen İmam Çağdaş aslında yemekleriyle daha ünlü, baklava işine sonradan girmiş. Geziye güzel bir kapanış yapmak için girdik İmam Usta'nın yerine, oturduk masamıza. Önden gelen lahmacun leziz, ardından sipariş ettiğim Ali Nazik ise başka bir şeydi. Böyle tarif edilemez bir güzelliği vardı. İnsan bu tatların farkına vardığında İstanbul'da neden bunlar yok diye nasıl hayıflanmasın? Garson bir ara masamıza geldi ve son 2-3 tepsi baklavanın kaldığını söyledi. Bir anda insanlar baklavalara doğru hücum etti. Ben aradan dört kilo çıkarabildim kendime. Alabilenler şanslıydı, böyle garip bir durum. İmam Çağdaş'ın şef garsonuna neden İstanbul'da bir şube açmıyorsunuz diye sorduğumda -ki biliyordum İmam Usta'nın ısrarlara karşı açmadığını, bu kadarı bize yetiyor cevabını aldım. Belki de işlerini iyi yapma nedenleri sadece budur. Her neyse tabii bir de baklavamızı yedik afiyetle.


Gaziantep'te de güzel yemekleri tadarak misyonumuzu tamamlamnıştık. Artık geri dönebilirdik. Havaalanına geldiğimizde yorgunluğumuz yüzümüzden okunuyordu. Sorunsuz ve eğlenceli bir uçak yolculuğuyla da İstanbul'a geri döndük.

Çok güzel beş gün geçirdik Güneydoğu'da. 5 günde 5 şehir gezdik ki kesinlikle yetmedi. Her şehre en az 2-3 gün lazım tek başına. Ancak elimizdeki fırsat ancak buydu ve ne kadar çok görebilirsek o kadar iyi diye düşündük. Gezinin hakkını özellikle her şehirde çok güzel yemekler yiyerek verdik. Gitmeniz, görmeniz ve tatmanız gerek. Özeti budur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder