30 Kasım 2010 Salı

Bi(r)çare

Ne olursa olsun çaresiz kalmamalı insan. Hata yapsın, yanlış yapsın, başarısız olsun ama eli kolu bağlı hale gelmesin asla. Çünkü sadece durup izlemek zor, çok zor. Hayat, acelesi varmışçasına ilerlerken öylece köşede durmak, hızlanmış kalp atışlarını yavaş yavaş normal seviyeye çekmeye çalışmak.. Yani iradeyle savaşa girişmek.. Savaş uzadıkça içimizdeki can ve mal kaybının artması ve bu nedenle alınan şartları ağır bir ateşkes kararının da durumu daha beter hale getirmesi.. Unutmamali ki insanı bu durumdan kurtaracak kudret, beynindeki mantıktan ibaret!

18 Kasım 2010 Perşembe

Uyumsuz Kahraman: Sisyphos

Sisyphos, Yunan mitolojisinde Zeus tarafından kendisine ihanet ettiği gerekçesiyle ölümle cezalandırılmış ve yeraltı dünyasına gönderilmiştir. Burada yeraltı tanrısı Hades ve tanrıçası Persephone'den, karısının adına güzel bir cenaze töreni yapmadığını ve her onurlu erkek gibi onu cezalandırmak için dünyaya dönmesi gerektiğini söyleyerek izin ister. İsteği kabul edilir ancak dünyaya dönen Sisyphos, yeraltı dünyasına bir daha inmeyi reddeder. Hades bu durumu Zeus'a bildirir. Zeus, Sisyphos'u yakalttırır ve yeraltı dünyasına geri gönderir.

Sisyphos'un cezası çok ağır olacaktır. Kocaman bir kayayı elleriyle iterek bir dağın zirvesine çıkarmak zorundadır. Ancak sorun şu ki, zirveye ulaşmaya ramak kala, kaya önlenemez şekilde aşağıya yuvarlanmaktadır. Sisyphos bir çok kez denemiştir ve her defasında da kaya son anda geri yuvarlanmıştır ve her şey başa dönmüştür.


Tanrılar Sisyphos'u kısır bir döngü içerisine sokmuştur. Sisyphos'un bu durumdan kurtuluşu yoktur. Bunu kendisi de farkeder ancak yine de kayayı itmeye devam eder. Devam etmesinin nedeni, kayayı zirveye ulaştırmaya veya birinin kendisini bu durumdan kurtarmaya gelmesine olan inancı değildir. Eğer bırakırsa veya isyan ederse, bu boyun eğmek anlamına gelecektir ve tanrılar ona karşı bir zafer elde etmiş olacaktır. 

İşte bu yüzden Sisyphos kendi kurtuluşunu yaratmıştır. Değiştiremediği bu durumu kendi hayatı olarak benimsemiştir. Sonuç olarak bu durum ceza olmaktan çıkmış ve bir anlamda Sisyphos tanrıları yenmiştir.

Albert Camus, bu mitolojik olayı 1942 yılında çıkardığı "Sisyphos Söyleni" adlı deneme kitabında ele almış. "Uyumsuz" ve "İntihar" kavramlarını Sisyphos üzerinden inceleyen Camus, hayatın yaşamaya değip değmeyeceğine cevap arar. Kitapta Camus'ya ait şu sözler ise, Uyumsuz Kahraman Sisyphos'un hayata bağlılığını en iyi şekilde özetlemektedir:

"İnsan, anlamsizligina ve tüm baskilarına karşın yaşamı yenmek zorundadır."

"Tepelere doğru tek başına didinmek bile bir insanın yüreğini doldurmaya yeter."

14 Kasım 2010 Pazar

Bayramlar İyi..

Yine bir bayram geldi çattı. Heyecan dorukta. Bayram ziyaretleri sebebiyle salgılanan adrenalin şimdiden kendini hissettiriyor.

Şaka bir yana bayramların toplumda ciddi bir rolü var. Her sene iki defa tekrar ediyor olmasına rağmen hep bir heyecan, bir telaş. Eşi dostu görecek olmak, bu sayede tatile gidecek veya dinlenecek olmak bayramların önemini arttırıyor şüphesiz.

Bir de alışveriş olayı var bayram öncesinde. Gelenek çerçevesinde daha özenli giyinir herkes bu zamanlarda ama biraz da etrafa karşı -hava atmak demeyeyim de- kendini beğendirmek amaç. Her ne kadar bayram alışverişi mantığından uzak da olsam, alışverişlerim nedense hep bayram öncesine denk gelir. Bir kalabalık, bir kargaşa. Garip olansa herkes mutlu, hem de sadece ertesi gün bayram diye.

Bayram günleriyse rutindir genelde. Kimi aile kahvaltısı ve bayram ziyaretleriyle geçirir, kimi soluğu şehir dışında alır, kimi de evde tek başına ziyaretçilerini bekler. Hayata 3-4 gün mola vermek gibi. Herkeste geçici veya yalandan da olsa bir mutluluk. Rutin de olsa bayramlar önemli günler bizim için. Değerini bilmeli.

Çok mutlu olmasanız da, unutmayın, bugün bayram..

12 Kasım 2010 Cuma

Zaman Zaman

Zamanı yenemezsin. Durdurmak istesen durduramaz, ondan hızlı olmak istesen başaramazsın. Yaş farkları misal. Yıllar geçse de aradaki o yıl farkı hep aynı kalır. O yılları değiştirebileceğine inansan da sana o hakkı vermez, kesin hükümlüdür. Önyargılı, düşüncesiz, anlayışsız..

Kimi zaman inadına ağır ağır geçer, nispet yaparcasına. Alt eder sonunda seni kaplumbağa gibi.  Kimi zaman da acelesi varmış gibi geçer gider. Rüzgarının gözüne kaçırdığı toz tanecikleriyle hareketsiz kalırsın olduğun yerde. Filmlerde birinin arkasından "Dur, gitme!" diye seslenmek yerine, hüzünle arkadan izlemek tercih edilir ya onun gibi işte; sessiz ve aciz. 

Zaman zaman
Zaman zaman
Hmm, o zaman..

1 Kasım 2010 Pazartesi

Hemen Geliyorum!

Uzun zaman sonra saat 10.00'da yatağa girdim. Hafif kısık İncesaz açtım. Hep özenirim müzik dinleyerek uyuyanlara ama ben kendimi dinlediğim şeye kaptırdığım için hiç uyuyamam müzik dinleyerek. Mesela Melihat Gülses 'Sevdayla hesaplaşılmaz.' diyor şu anda, ne demekse!

O bitti, İncesaz-Turkuaz hoşuma gitti şu an. http://www.youtube.com/watch?v=UFb8aqElodQ&feature=related

Işık da kapalı bu arada ama hem laptopun ışığı hem de güneşlik kapalı olmasına rağmen odamın içine girebilen sokak lambasının ışığı odamdaki eşyaları seçilir hale getiriyor. Seçemesem daha da hoşuma gidecek sanki. Karanlığı sever oldum. Niye sever ki bir insan karanlığı. Eskiden karanlık benim için ışığın olmadığı yerdi sadece. Şimdi ise saklanma, dinlenme hatta huzur bulma aracı oldu bile diyebilirim.

Bunlar hep bağlantılı mı bilmiyorum ama eskisi kadar düşünmez de oldum. Eskiden üç düşünen bir konuşan ben, zaman zaman düşünmeden konuşur oldum. Bu durumda doğal olarak etrafımdakileri kırmak, istemeden de olsa kaçınılmaz olabiliyor. Değiştim değil de, gittim geleceğim gibi hissediyorum. Zaman belirtmeden ama. Dükkanı kapatıp, kapıya 5 dakika sonra geliyorum yazan esnaflar gibiyim.

Bozmak her zaman yapmaktan daha zordur, farkındayım. Bugüne kadar hep yaptım, yapmaya çalıştım. Övünürüm de yapıcılığımla. Ama yoruldum sanki, dinlenmeye ihtiyacım var gibi hissediyorum. Eylemsiz kalmak bu yoğun tempoda zor da olsa rölantide yaşamanın tadını almak istiyorum biraz. Yokuş aşağı bir yol denk gelse de vitesi boşa alayım diyorum, benzinden de tasarruf. Oh ne güzel! Ama öyle olmuyor işte, hayat zor. Tırman da tırman. Zirveye ulaşmak diye bir şey de yok. daha önce yazdığım küçük şeyler'deki gibi. Bakalım nereye kadar..

Sokak lambasının ışığı güneşlikten içeriye giriyor dedim nazar değdirdim, söndü bir anda. Şarjı bitmek üzere olan bilgisayarımla başbaşa kaldık. Yazı da çok uzun olup sıkmasın sizi zaten.

Sonuç olarak bazal yaşamaya daha ne kadar devam edeceğim bilmiyorum. Umuyorum ki kısa sürecek ama siz farzedin ki dükkanın kepenklerini indirmeden kapısını kapatmışım, notumu da defterden koparılmış bir sayfaya kendi elimle büyük büyük yazarak asmışım:

Hemen Geliyorum.