Geçenlerde kitabını okumadığım "Alice Harikalar Diyarında"nın filmini izledim. Diğer Tim Burton filmlerinin aksine çok fazla beğenmesem de hoş vakit geçirdim diyebilirim.
Konusuydu sanırım hoş vakit geçirmemi sağlayan. Farklı bir dünya, hem de bir harikalar diyarı. Mavi tavşan, bilge tırtıl, şapkacı ve diğerleri.. Tam ortasına düştüğünüz bu dünyanın kurtuluşu size bağlı. Yenilmesi imkansız olan kırmızı kraliçenin en iyi savaşçısını yenmeniz lazım. Yenilmesi imkansız olanı yenmek?
Hangisi daha imkansız; harikalar diyarı mı, savaşçıyı yenmek mi? Bence bunun doğru bir cevabı yok. İki cevabın da olumsuz yanları var sadece. Harikalar diyarı imkansız diyorsanız, hayattan beklentiniz de yoktur pek. Akıntıyla beraber gidersiniz, isteyerek veya istemeyerek. Savaşçıyı yenmek ise cevabınız, hayalleriniz, beklentileriniz vardır ama elde edecek gücünüz yoktur.
Daha da genelleştirirsek, imkansız diye bir şey var mıdır? Bence tabii ki vardır, ama görecelidir. Bizi güçlü kılan içimizdeki inancımızdır, özgüvenimizdir. Yani imkansızlar sadece kafamızda, onları yok etme gücü de yüreğimizdedir.
Bu gücü kullanmak için hayal edin ve inanın. Başarılı olamasanız bile güçlü olduğunuzu bilmek, sizi daha da güçlü yapacaktır.
Film içinde en beğendiğim replikle de yazım son bulsun:
"Her gün kahvaltıdan önce tam altı imkansız şeye inanırım."
ben de yeni izledim filmi :))
YanıtlaSilyazmak gelse aklıma ne çıkardı bilmiyorum ama kalemine sağlık cnm :9
teşekkürler :9
YanıtlaSil