Dere, tepe, dağ, bayır dolaşmayı seven tek gözlü bir adam varmış. Yürüdükçe yürür, gezdikçe gezermiş. Bir gün uzaklarda, renkleri karma karışık, alacalı, bulacalı garip bir köy görmüş. Yaklaşmış köyle doğru; yolları yabansı, evleri yabansı, insanları yabansıymış bu köyün. Köyün içine girince anlamış meseleyi, körler köyü imiş meğer burası. Kadınlar, erkekler, çocuklar, velhasıl herkesin sımsıkı kapalı imiş gözleri... Bizim tek gözlü gezgin, o an karar vermiş o köyde yaşamaya.
"Hiç değilse benim bir gözüm var” diyormuş. “Körler ülkesinde şaşılar kral olur derler; ben de bu gariplerin başına geçer, kral gibi yaşarım."
Körlerin gözleri yokmuş ama elleri, burunları varmış; özellikle de kulakları, çok hassasmış. Kendi aralarında kurdukları düzenlerinde, yuvarlanıp gidiyorlarmış böylece.
Tek gözlü adam, uzaktan uzağa, inceden inceye inceliyor, izliyormuş onları. Yürümeleri yabansı, konuşmaları yabansı, birbirleriyle iletişim kurma yöntemleri yabansıymış, bu gariplerin. Bir gün körlerden biri, diğer bir körün malını çalmış. Tek Gözlü Adam da bunu görmüş. Körler toplumuna kendini kabul ettirme duygusunun dayanılmaz ağırlığıyla, yırtınırcasına bağırmaya başlamış.
- Filancanın malını filanca çaldı!!!
- Nereden biliyorsun, o kadar uzaktan duyulmaz ki, demiş Körler…
- Duymama gerek yok ki, demiş Tek Gözlü Adam, “Gözüm var benim, gördüm onu…”
Körler, “göz” diye bir organdan habersiz oldukları için; “Ne demek görmek?” demişler, “Yani sen duyulmayacak kadar uzak mesafeden, anlıyor musun ne olup bittiğini?..”
“Anlıyorum tabii” demiş Tek Gözlü Adam.
Körler Halkı şaşkın, “O zaman seni sınayacağız, çünkü sana inanmıyoruz!” demişler.
Tek Gözlü Adamı götürüp, hiçbir şeyin işitilemeyeceği bir mesafeye konuşlandırmışlar. Bir de hakem belirlemişler. (Hakem de kör tabii)
Hakem, “anlat bakalım karşı tarafta ne yapıyorlar?” demiş.
Tek Gözlü Adam da anlatmaya başlamış. Oturuyorlar, konuşuyorlar, şu ayağa kalktı, beriki bacağını sallıyor v.s.
Sonra Körler bir evin içine girmişler. Hakem yine sormuş, “Peki şimdi ne yapıyorlar?”
Tek Gözlü adam, “İçeri girdiler… göremiyorum ki!” diye bağırmış.
Körler, Tek Gözlü Adam’ın sahtekarlığını(!) kanıtlamanın(!) verdiği keyifle; “Ne oldu yani içeri girmekle?!” demişler, alaycı alaycı…
- Arada duvar var, göremiyorum, demiş adam.
- Sen atıyorsun, demin söylediklerin de bir rastlantıydı… Bak şimdi bilemiyorsun.
- Çıksınlar dışarı söyleyeceğim demiş, Tek Gözlü Adam...
Bu arada Körler, kendi aralarında gülüşüp, imleşiyorlarmış.
Hakem, “Bu kadar uzaktan duyabildiğine göre; ha içeri ha dışarı, ne fark eder ki?!” demiş.
Sinirlenmiş Tek Gözlü Adam, “Ben duymuyorum kardeşim, görüyorum… gö-rü-yo-rum!!!” diye bağrınmış.
Körler, “Olmaz öyle şey” demişler, “Sen de bir bozukluk var, saçmalıyorsun, acayip şeyler söylüyorsun, seni hekime muayene ettireceğiz…”
Adamı yaka paça yakalayıp, köyün hekimine götürmüşler. (E Hekim de kör tabii.)
Hekim, elleri ile adamı yoklamaya başlamış. Elini, vücudunda, bacağında, yüzünde gezdirirken, “Buldum” diye bağırmış, “Buldum, bozukluk burada!”
Adamın açık olan gözünü kastederek, “Saçmalaması bundan dolayı, ben şimdi düzeltir, hallederim bu işi…” deyip, tüm gücüyle bastırmış parmağını adamın gözüne…